Can Dost

Can dost

Ellerini açtığında, semaya uzandığında tutamayacağın sandığın yıldızlara dokunduğunda

güneşin seni ısıtırken hiç bu kadar mutlu olmadığında

ılık esen rüzgar yüzünde saçlarında dolaşırken yaşadığın huzurda

kör olup göremediğin barışta ,

din, dil, ırk, demeden savaşmayıp paylaştığın yaşamda

bir yudum suda, tek nefeste, bölüştüğün lokmada

seni tanımayan hayatlara ismini yazıp dokunduğunda

tek kelime etmeden gözlerinle konuştuğun

yanında olsun olmasın kalbinin en saklı köşesinde

var olan can dostta saklı yaşam...


yeşim ce...


her şeyin güzel yaratılıp çirkinleştiği dünyada yürüdüğümüz bu kısa hayat çizgisinde iyi ki varsın diyebileceğimiz can dostlar la olmak can dost olmak dileğiyle...

20 Ağustos 2016 Cumartesi

BİR  MİNİK SERÇE...

Kalem aşkı başka bir şeydir benim için..
Kalemi doğru tutup doğru yazmak gerekir ..
Kalemi yazdıran organımızı elimiz olarak bilsekte,
asıl o eli hareket ettiren yüreğimizdir...
Göz görür fotoğraflar, yürek dillendirir,
El aracıdır yazar  o beyaz sayfalara...
Kendimi bildim bileli içimdeki asıl olan duyguları hep yazarak anlatmışımdır...
Sözler hep eksik kalmıştır bende nedense...!
Ders çalışırken beni yalnız bırakmayan anneme dönüp
''annecim seni çok seviyorum'' dememiş
Kocaman sayfalara anneme olan sevgimi;
Her akşam ceketinin ceplerinden birine en çok sevdiğim antep fıstıklı damak çikolatayı saklayıp
''bil bakalım bu akşam hangi cebimde'' oyununu benle oynayan babama
''Benim Canım Babam ''.....ifadesiyle başlayan sayısız mektuplar ceket ceplerine;
Çocuklarım uyanınca görsünler ders çalışırken motive olsunlar diye
Görebilecekleri süpriz yerlere sevgi dolu notlar yazmışımdır.
En küçük basit mesaja bile kısa cümleler kurmamış
Apartman görevlimize ekmek siparişi notunda asla bir ekmek yazmamıştır.
''sabahları mis kokulu ekmeklerle sayenizde biz güne mükemmel başlıyoruz...çok teşekkürler''
İki katlı kapıları hiç kapanmayan, bir merdivenle bir ev gibi büyüdüğüm
o güzel bahçeli evde yaşayan herkese her köşede süpriz notlar çıkmıştır...
Burda gülmek yasak...!
Okuma yazma bilmeyen dedemle babaannem bile şekillerle yazılmış notlarla nasibini almıştır benden..
Yazmayı severim, çünkü yazarken içimin sessizliğini kelimelere dökerek dillendiririm...
Yazmayı severim, çünkü bedenimin değil, ruhumun kelimelerini kullanır,
ruhumun diliyle konuşurum...
Yazmayı severim, çünkü o zaman kalbi ellerimde çıldırmış gibi atan bir minik serçenin
sayısız cümlelerini kurabilir, onun o küçük bedenindeki boncuk gözlerinden
hayata bir mink serçe gibi bakıp saatlerce duygularımı yazabilirim..
Yazmayı severim, çünkü içimde insan olmanın bana verdiği duygulardan
mavi deli gibi akan bir ırmağın içinde, hergün yazılarımla yüzerim...
Biriktirdim mi içimdeki duyguları seller sular basar her yeri..
İsyanım bile kalemimle dillenir sesimle değil...
Yazmayı severim, çünkü cinsiyeti, dili, dini kaybolmuş yaşam felsefemle
Benimle bu dünyadaki adı insan olan
ama beni onlardan ayıran taraflarım
içimi kor alevlere çevirir..
İşte o mavi ırmak bile serinletemez beni o zaman...
Vefasızlık, dün iyi dediklerimize bugün biranda kötü demek
Bilmediğin hayatlar, şahit olmadığın anlar için profesör yorumlar bana hiç uymaz...
Yüreğim kor, gözüm kör, kalemim yazmaz olur...
Aklım almak istemez, yüreğim kabul etmez...
İşte tam da bu zamanda hep içimden geçiririm
Bu kadar kötülük içinde bir ben miyim demek yerine
Beni yaratan büyük güce bir mektup yazsam da bir minik serçe olsam..
Deli gibi çarpan yüreğimle serçe olduğum için yazamasam da hep güzel şeyler şakısam.