Güneş karanlıklar içinden o sarı kollarını yavaş yavaş çıkarırken, gecenin zifiri karanlığına inatla ışık olan yıldızlar kaybolur hafif bir kırmızılıkla gün ağarır. Her sabah bu manzarayı seyretmek beni çok mutlu eder ve bir o kadar da düşündürür. Her yeni gün yeni bir umut, yeni bir doğuştur benim için.
Ne güzel düşünmüş yaratıcı büyük güç derim içimden. Ya hep gündüz olsaydı ya da hep gece. O zaman bilebilir miydik güneşin doğuşunun ve batışının bu kadar gizemli olabileceğini, karanlıklara saklanan yıldızların bize yukarıdan böylesine güzel göz kırpabileceğini, o muhteşem görüntüsü için yüzlerce şarkı yazılan mehtap ışığında aşıkların bir başka görüneceğini.
Alemler içinde bir başka alem olan insanoğlu kendine sunulan bu güzelliklerin farkında mıydı acaba. Her varoluşun ayrı bir sebebe sonuç oluşu, asıl yaşama sebebimizin birbirimize olan ihtiyacımız olduğu ve şükrü görebilmek için dertlerimizin bile birbirimizi teselli konusu olduğu.
Ne zaman hasta ziyaretine gitsek, ne zaman bir yas evinde insanların acılarını görsek ne zaman bir yetimin gözyaşlarına şahit olsak şükretmez miyiz Hasta olan biz olmadığımız için, ölenin bizim yakınımız olmadığı için ya da o yetimin bizim çocuğumuz olmadığı için. İşte burada yine düşünürüm, şükür ne kadar doğrudur bu noktada. Şükür ettiğimiz durum onların yerinde olmadığımız için midir, yoksa onları tanımamıza vesile olan büyük güce bize bu fırsatı verip onlara el uzatabilmemiz için midir?
İşte merhamet burada başlar insanın tam yüreğinin içinde. Yaşam muhakemesi olmayanın merhameti de yoktur bence. Hayatı sadece kendi ekseninde gören etrafına kör bakan, ne kendine verilenlerin kıymetini bilebilir, ne de insan olabilmenin şefkatini yaşayabilir yüreğinde. İnsana verilen en güzel özelliklerden biri sevebilmektir. Sevmeyi bilebilmektir. Sadece yaratılan iki farklı fıtratın aşk ı değildir sevmek. Uçan bir kuşun kanadına, rengarenk boyanmış kelebeğin desenlerine, çiçeklerin göbeğinde saklı minicik tohumlarda saklıdır sevmek.
Yaradanı sevince onun yarattığı her şey başka görünür insanın gözüne. O'nun o sık dokuyan ince eleyen akıl almaz gücü şaşırtır her defasında. Nasıl dersin nasıl düşünmüş bu kadar ayrıntıyı, nasıl bir çeşitlilik, nasıl bir seçenek. İşte orada aşık olursun ona her defasında yeniden hayran olursun. İçindeki onu tasavvur edemediğin şeklini çizersin ve hayaline sığmaz bir güzellik olduğuna inanır ona aşkını ispatlamak istersin.
Yarattıklarını severek, ona layık olanlara dokunarak yapmanı istediklerini yaparak ibadet edersin. Onun insanoğluna bahşettiği Aşk da böyle değil midir? Sevdiğine tapmaz mı insan, gözünün içine bakmaz mı, özlediğinde içi içine sığmaz mı, onun için ne yapacağını şaşırmaz mı? İşte yaradana ibadette burada başlar merhametle sevginin aşkıdır ibadet. Sevgi de saklı olan huzur gibidir merhamet. Senden medet olana derman olmak, elini vermek, ona dokunduğunda yaradana bir adım daha yaklaştığını hissetmek gibi. En sevdiğine olan aşkı yaşarken ona bir kez daha aşık olmak gibi. Şimdi bir düşünün hayatınızda her şeyi güzel gören kaç tane insan var.
Sorgulayın etrafınızdakileri ne kadar aşıklar, Yaradana. Ne kadar merhametliler, ne kadar çözmüşler sevmenin sırrını. Oysaki istenen tek şey sadece sevmek. Sevmenin gerçek sırrına erebilmek, tıpkı Yunus'un dizelerinde ki gibi. Çok kısa olan hayatımızda bu sırra erenlerden gerçek aşkı yaşayabilenlerden onlarla buluşabilenlerden olmak dileğiyle.
YEŞİM.....
MERHAMET GÜZELİ GÖREBİLMEKTİR
SEVMENİN SIRRINA EREBİLMEKTİR
CİHAN ALEM BİLSİN Kİ ŞUNU
EN BÜYÜK İBADET SEVEBİLMEKTİR....
YUNUS EMRE